Bir Dönem Edebiyatçıların Gözdesi: Kahve ve Tütün

Kahve ve tütün, Osmanlı topraklarına girmesinden itibaren kültürümüzün ayrılmaz bir parçası olmuştur. Bir kahvenin 40 yıl hatırı var diyen atalarımızın etkisiyle  kahve ve tütün sembolik bir değer halini almıştır.

 

Kahve ve Kahvehane Kültürü

Kahve nasıl bulundu?

Kahvenin ilk ortaya çıkışı ile ilgili birçok söylenti olsa da en bilineni çoban ve keçileri hikayesidir. Bu hikayenin çıkış noktası, Afrika kıtasındaki bir çobanın keçilerinin daha önce hiç görmediği bir bitkiyi yemeleri sonucunda enerjik hareketler sergilediklerini fark etmesine dayanmaktadır. Çobanında bitkiyi denedikten sonra aynı etkiyi görüp çevresindekilere anlatması, kahve bitkisinin ününün yayılmasını sağlamıştır. İçinde bulunan kafeinin sağladığı uyarıcı ve ağrı kesici etkisinden dolayı bir dönem tıbbi amaçlarla kullanılan kahve bitkisi, o dönemlerde ‘’sihirli meyve’’ olarak da anılmaktaydı.

 

Kahve Osmanlı’ya ne zaman geldi?

Diğer ülkelere de namı salınan kahve 15. yüzyılda Yemen Valisi Özdemir Paşa aracılığıyla Osmanlı topraklarına giriş yaptı. Öyle ki padişah tarafından çok sevilen kahvenin hazırlanması için saray mutfağında ‘’kahveci başı’’ rütbeli çalışanlar bulunmaktaydı.

 

Türklerin kahveyi köpüklü olacak şekilde, cezvede pişirerek lokumla ikram edişi Türk kahvesini ayrı bir konuma getirdi, dünyaca tanınan sembolik bir değer olmasını sağladı.

 

Bir kahvenin 40 yıl hatırı vardır

Türk toplumu için muhabbetlerin vazgeçilmesi olan kahve, zamanla kahvehanelerin açılmasına zemin hazırladı. Gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül muhabbet ister kahve bahane diyen atalarımız sosyalleşme amacıyla kahvehaneleri tercih etmekteydi. İlk kahvehaneler, sanatın ve toplumsal olayların konuşulduğu,müşterilerinin aydın insanlar olduğu seçkin mekanlar olarak bilinmekteydi. 1580-1830 yılları arasında kahvehaneler, kahvenin yanında tütün kullanımının başladığı,toplumun nabzının tutulduğu yerler haline geldi. Tütün tutkunlarının gün geçtikçe arttığı kahvehanelerde insanlar nargileler etrafında toplanarak özgür ve eşit fikir alışverişinde bulunabilmekteydi.Devlet politikalarının eleştirildiği bu dönemde artan tütün kullanımı bahane edilerek kahvehaneler çeşitli yasaklamalara uğrasa da 1830 yılında kahvehane yasağına tamamen son verildi. Nargilelerin içildiği, muhabbetlerin edildiği kahvehaneler günümüzde ise gençlerin çokça ilgi duyduğu modern nargile kafelerine bıraktı.

 

Tütünün Edebiyatta Bıraktığı İzler

Kahvehaneler, İstanbul’da yüzyıllardır sanatçı ve aydın kesimin uğrak noktalarından biriydi. Politik konuların, sanatın konuşulduğu kahvehaneler için Ahmet Rasim‘’mahallenin akademisi’’ tanımını kullanmaktaydı. İstanbul’da sohbetlerin koyulaştığı mekanlarda içilen nargileler, bir dönem o kadar revaçtaydı ki Bedri Rahmi Eyuboğlu ‘’İstanbul Destanı’’ eserinde İstanbul denildiğinde aklına nargilenin geldiğini söylemektedir. Sohbetlerin vazgeçilmesi olan nargile uzun içim süresiyle ‘’zamansızların içeceği’’ olarak anılmaktaydı. Yahya Kemal Beyatlı, Faruk Nazif Çamlıbel, Orhan Veli ve Rıfat Ilgaz gibi ünlü edebiyatçılarımızın da nargileye düşkünlüğü sebebiyle bir dönemin ‘’edebiyatçı içeceği’’ olarak kabul görmekteydi.

 

Dünya edebiyatından Honore de Balzac, her türlü tütün ürününe karşı çıksa da doğu kültürünün gizemli simgesi olan nargilenin yerinin başka olduğu konusunda diğer edebiyatçılarla hem fikirdeydi.

 

Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının önde gelen isimlerinden Necati Cumalı’nın eserlerinde özellikle Ege bölgesinde yaşayan Urlalı ve İzmirli çiftçinin sorunlarını, dönemin tütün piyasası hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlayan ‘’Tütün Üçlemesi’’ni yazması, tütünün sosyoekonomik açıdan önemini gözler önüne sermektedir.